BM Milletler öncülüğünde hazırlanan
bildiriye göre, son 40 yılda, tarımsal sulama, konut ve endüstriyel kullanım
amacı ile akarsulardan çekilen su miktarının iki katına çıktığı açıklandı. Peki
bir göl veya nehir, nasıl oluyor da kuruyabiliyor? Bu konuda akla gelen ilk
cevap elbette ki, küresel ısınmalar sonucu mevsimsel özelliklerin değişerek
yıllık yağış miktarlarının azalması olabilir. Ancak bu cevap tek başına yeterli
değil. Çünkü tarımsal alanlara yapılan plansız ve yanlış sulama teknikleri, insanoğlunun
çevre bilincinden uzaklaşmış duyarsız kararları da akarsuların kurumasında
büyük rol oynuyor. Artan sanayileşme ile birlikte zehirli atıkların akarsulara
dökülmesi, burada yaşayan canlıları öldürdüğü gibi suyun hayatını da elinden
almayı başarıyor. Böylelikle kurumaz veya azalmaz denilen akarsularımız
kuruyarak canlılığını kaybediyor.
Üç bir yani denizlerle çevrili, bir çok
akarsu ve göle sahip ülkemizin doğal su varlıkları da yukarıdaki sebepler
sonucunda yok olmaya yüz tutmuş durumda. Son yıllarda özellikle adını
duyduğumuz Sapanca ve Kocaeli’nin içme suyunu karşılayan Sapanca Gölü’nün kurumaya
yüz tuttuğu yönünde bir çok haber yapılıyor. Su seviyesi tehlike sınırına
dayanan Sapanca Gölü’nün minimum su işleme seviyesine 20 santim kaldığı ve
bölgedeki su ihtiyacını karşılamak için acilen alternatif kaynaklara
yönelinmesi gerektiği konusunda uyarılar yapılıyor. Sapanca Gölü’nden başka
Burdur Gölü’nün de artık kurumaya yüz tuttuğu söyleniyor. Bölge dağlarında
yapılan mermercilik faaliyetleri neticesinde bozulan ekolojik düzen, plansızca
yerleştirilen barajlar ve göletler nedeniyle Burdur Gölü’nün kaderi de Sapanca
ile aynı olacağa benziyor.
Ülkemizin en önemli sulak alanlarının
tehlike altında olduğu bu yıllarda, acil önlem planları alınmazsa daha fazla
çevresel zarara uğrayacağımız kesin. Suyun çekilmesi sonucunda rüzgar erozyonu
ve buna bağlı olarak artacak göç tehditleri, çevre alarmı verilmesi gerektiğini
ortaya koyuyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder